Buraya blog ile ilgili kısa bir giriş yazısı
Devamını oku
Ülke olarak bugün içinde bulunduğumuz muhtaçlık,
dünkü başarı hikâyelerimizin yarım kalan hüznünde saklıdır.
- Karahan -
HAKKIMDA
1970 Kars doğumluyum. Çocukluğum ile ilgili tek hatırladığım, metrelerce yağan karda okula gitmek için, küçük bedenimin karlara saplandığıydı. Doğu şartları kırk yıl önce neyse, şimdi de aynı. Hiçbir değişiklik yok. Yine yoksulluk, yine çaresizlik, yine umutlar ve ertelenen hayatlar. ışte bu ertelenen hayatları devam ettirmemek adına, genç yaşta ıstanbul’a geldim…
Yazmaya, önce okul defterlerime bir şeyler karalayarak başladım. Sonra bu yazdıklarımı okulda, evde, işte sevdiklerimle paylaştım. Sonra cep telefonları çıktı. Bu benim için, yazdıklarımı daha çok insanla paylaşmamda büyük bir fırsat oldu. Her Cuma günü, mutlaka küçük mesajlar yazıp telefon rehberimde olan dostlarıma gönderdim. Dostlarım, dostlarına derken paylaşımlarımız çoğaldı…
Sonra, bu durumun yerini, e-postalar aldı. Ve sonrası derken, kendi internet sitemi kurma fikri yine siz değerli dostlarımdan geldi…
Yazmanın, özgür bir dünya’nın kapılarını aralayacağını ve yazan insana, bu denli mutluluk vereceğini hiç bu denli düşünmemiştim. Yazma eylemi, dünya’yı daha iyi anlamanın ve dünya’daki olayları farklı bir gözle ifade etmenin yolu olduğunu düşünüyorum.
Eğer bu Yazılarımın birkaç satırı bile, okuyucuları başka bir dünya’ya götürebiliyorsa, ne mutlu bana.
Paylaşmak adına, iddiasız ve sıradan bir şekilde yola çıktım. Çalakalem ama bir o kadar ağır mevzuları ele almayı seviyorum ve bu yolda ilerlemeye devam ediyorum.
Hepsi bu…
ESERLERİM
KIRMIZI BAVULUM
Kamelyanın altında beş kişinin de nutku tutuldu. Masada çay, yüzlerde tebessüm, havadaki meltem havası dondu. Buz kırıkları oluştu bahçenin her bir yerinde. Sessizliği yine Zeynep’in annesi bozdu.
“Madem söyledin, anlat bu kırmızı bavulunun hikâyesini oğlum.” dedi.
Kırmızı bavulumun hikâyesi aslında bu ülkedeki milyonların hikâyesidir. Dedemin 1940’lı yılların başındaki kıtlık, yokluk zamanlarında yaşadığı gerçek bir yaşanmışlıktır. Köydeki büyükbabam salgında eşini, hayvanlarını kaybetmiş. Evde beş kardeş ve dedem bir başına kalakalmış. Günlerce evde ne bir tencere kaynamış ne de yiyecekleri bir parça ekmek kalmış. Dedem için bu katlanılabilir bir durum ancak çocuklar küçük, açlıktan sersefil bir haldeler.
Dedemin viraneye dönmüş hayvan ahırına gittiğini babam oturduğu pencerenin kenarından izliyormuş. Çocuk hâli telaşlanmamış da değil. Aradan az bir zaman geçmiş, dedem tekrar eve dönmüş. Dedemin elinde bir şeyler varmış. Ama babam küçük yaşında ne olduğunu anlayamamış…
Sevgisiz büyüyen bir şehrin çocuklarıydık. Biraz büyüdük, baktık olmuyor göç ettik başka şehirlere. Belki başka şehirler alır bu sevgisizliğimizi dedik, olmadı Bak şimdi kar altında kaldım annem…
SAYİNA
Bu romanı;
Dillerinden aşağıdaki türküyü düşürmeyen Kırım Türklerine,
Doğup büyüdüğü, kök saldığı yurtlarından göçe zorlanan
Bütün babalara, annelere ve bebeklerine,
Kendimi bildim bileli arkamda gölgem olan, cesaret veren, yol gösteren, rahmetli Babam’a
Çalışmalarıma ilham veren, yanımda olan sevgili karıma
Ve
Dünya’daki bütün Azeri balalarına armağan ediyorum.
Men bu yerde yaşalmadım,
Yaşlığıma toyalmadım,
Vetanıma asret boldım
Ey Güzel Kırım